Nâzım Selanik’te doğup Moskova’da ölmeseydi okuyabilecek miydik o hasret dolu satırları? Kahramanmaraşlı Aşık Mahzuni Şerif Köln’de ölmeseydi, kirvesi Hüseyin için yazdığı ağıt dilimize dolanabilecek miydi bugün? Sinan’ın Selimiye’sinde el çevirebilecek miydik kubbeye doğru, Kayseri’de doğduğu köyde kalsaydı? Peki ya, Nâzım’ın tabiriyle o “sarışın kurt” kurduğu cumhuriyetin her kentinin toprağının çevrelediği kabirde huzurla yatabilecek miydi bugün kendi deyimiyle “suyun öte tarafında” kalsaydı?
Doğduğunuz, bildiğiniz topraklarda güçlü köklerinizle dimdik ayakta durabiliyorsanız ne mutlu, ama kökü toprakta kalıp gövdesi geleni, kendi isteğiyle yeni topraklara koşanı ya da kökünden sökülüp başka toprağa fırlatılan ağacı, fidanı, kavuşacağı toprağı bekleyen uykudaki tohumları ve nicesini de hor görmeyin, ne olur! “Kaldığın yerlerin en hoşu kapının eşiği olsun. Hep yol kıyıları olsun barınağın.” diyen bir Sümerlinin binlerce yıl önceki temennisi (!) birileri için kabul görmüş olabilir. Onların bazıları da tıpkı Bedri Rahmi’nin Marifet şiirindeki gibi rayihasını işte o zamanlara borçlu olabilir. İsa’nın gücünü kekik kokusundan, Yunus’un sabrını lavanta tarlasından, Tonguç’un inancını fesleğen bağından, Nâzım’ın isyanını ıtırdan anlamamıza sebep de işte bundan olabilir. Boşuna seçmemiştir şair dağda, kayada, çalının ortasında hatta bozkırda kısaca dünyanın her yerinde her rakımda tutunabilen ıtır bitkisini…
Itır tohumu doğup büyüdüğü yerden savrulmasaydı tutunabilir miydi her iklimde? Nâzım Selanik’te yazabilir miydi “Bugün Pazar”ı? İşte bizler de dünyanın farklı farklı yerlerinde yetişen bütün ıtır çiçekleri gibi, aynı familyadan olan ve yaprağı ancak kırıldığında rayihasını bırakan bütün sardunyalar gibi her bahar yeşereceğiz topraklarımızda. Eski olanda da yeni olanda da…
***
Haftanın şiiri, Çukurova’nın bereketli topraklarında izini sürdüğümüz ozanlarımızdan Karacaoğlan’dan…
Ala gözlüm ben bu ilden gidersem
Zülfü perişanım kal melül melül
Kerem et aklından çıkarma beni
Ağla göz yaşın sil melül melül
Yeğin ey sevdiğim sen seni düzet
Karayı bağla da beyazı çöz at
Doldur ver badeyi bir daha uzat
Ayrılık şerbetin ver melül melül
Elvan çiçeklerden takma başına
Kudret kalemini çekme kaşına
Beni unutursan doyma yaşına
Gez benim aşkımla yar melül melül
Karac`oğlan der ki ölüp ölünce
Ben de güzel sevdim kendi halımca
Varıp gurbet ile vasıl olunca
Dostlardan haberim al melül melül
Karacaoğlan
Okuma Önerisi
Bitki Zekâsı, Stefano Mancuso & Alessandra Viola
Türlerin Kökeni, Charles Darwin
Dol Karabakır Dol, Bedri Rahmi Eyüboğlu