Genel olarak teknoloji konusundaki aşırı iyimser tavrı sebebiyle görüşlerinin tam karşısında yer alsam da Kurzweil, özellikle tekillik (singularity) konusunda ciddi bir külliyat sunar okuyucusuna. Ona göre tekillik seviyesine ulaşıldığında evrimin yarattığı insanla, insanın yarattığı teknoloji arasında belirgin bir fark kalmayacaktır. Ancak bunun çoğu kişinin korktuğu gibi insanların birer makineye dönüşmesi yoluyla değil makinelerin insanlara benzemesi hatta onların ötesine geçebilmesiyle mümkün olacağı görüşündedir.[1] Kaldı ki bu da çoğumuz için yeterince ürkütücü bir senaryo olabilir. Teknolojiyi adeta biyolojik evrimin bir uzantısı olarak kabul eden yazar, geleceğin nasıl şekilleneceği konusundaki görüşlerini paylaşırken Theodore Modis’in kanonik dönüm noktalarıyla ilgili çalışmalarına sıklıkla atıfta bulunur. Onun muhakkak günün birinde erişileceğine inandığı tekilliğe giden evreleri tanımlayabilmek amacıyla başvurduğu bu tablolarda benim en çok dikkatimi çeken ise sözlü iletişimin modern insanın (homo sapiens) varlığından önceye, sanatın da tarımdan önceye tarihleniyor olmasıdır. Eğitim hayatımda defalarca karşılaştığım bu bilgi beni her seferinde aynı şekilde şaşırtabiliyor; hâlâ üzerinde uzun uzun düşünmeme sebep oluyor. Evrimin örüntüsünde bile bu denli kilit bir role sahip olan kültürün daha fazla izini sürmek, bu alanda daha çok araştırma yapmak için heyecan duyuyorum. Oysa ne çok yazıldı çizildi, üzerinde ekoller doğdu serpildi, tartışıldı ama yaşamın başlangıcı gibi sihirli bir şekilde hâlâ taze hâlâ bilinmez…
Kültürün temelini oluşturan, tarihsel akışta önemli bir paradigma değişimi olarak karşımıza, türümüzün varlığından bile önce çıkan sözlü iletişim sayesinde yalnızca bilgi aktarımı sağlanmakla kalınmamış kültürün aktarılıp korunabilmesi de artık mümkün hâle gelmiştir. Diyebilirsiniz ki asıl çok sonradan ortaya çıkan yazılı iletişim bu olanakların katlanarak çoğalmasına sebep olmuştur. Ancak onunla homo sapiens’in iktidar meselesi de artık ciddi bir boyuta gelmiştir. “Sözün büyüsü” yeni bir tahakkümle bozulmuştur. Teknolojideki paradigma değişimleri de iletişim tarihinin bize gösterdiği onlarla ilgili güç savaşları da hâlâ devam etmekte. Üstelik tıpkı kültür meseleleriyle ilgili yukarıdaki benzetmede olduğu gibi hepsi “hâlâ taze hâlâ bilinmez”. Kurzweil gibi pozitivist düşünürlerin “insan yanlarının” gelecekte de ağır basması temennim işte tam bu yüzden…
***
Haftanın şiiri, aslında yalın diliyle ve kendine has üslubuyla Türk öykücülüğünün mihenk taşı olan Sait Faik’ten gelsin;
BİR MASA
Bize bir masa ayır Yanakimu
Aleksandra’mla benim için
Bir masa.
Üstü çiçeksiz
Örtüsü gazeteden
Şarabı aşktan
Hem hülyadan.
Aleksandra’m mızıka çalsın
Siyaha çalar parmaklarıyla
Güftesi bayağı şarkılar
Adi havalar.
Meyhane acı zeytinyağı koksun
Sen hoşnut ol Yanakimu.
Sait Faik Abasıyanık
Okuma Önerisi
Sözlü ve Yazılı Kültür – Sözün Teknolojileşmesi, Walter J. Ong
Bir Deneme Bir Ders: Eiffel Kulesi ve Açılış Dersi, Roland Barthes
Hayat, Engin Geçtan
[1] Ray Kurzweil, The Singularity is Near: When Humans Transcend Biology