Site icon İsveç Aktüel

Babanızın Okul Diploması Sizin Bir Sanat Eserini Beğenmenizi Nasıl Etkileyebilir?

Görsel, yazar tarafından Ulusal Müze’de fotoğraflanmıştır.

2002 yılında aramızdan ayrılana kadar kültür meseleleriyle ilgili özellikle toplumbilim alanına birçok kavram kazandıran Fransız sosyolog Pierre Bourdieu ve bizzat onun tarafından “birbirine yakışan, karşılıklı olarak birbirine uygun olan eşya ve kişileri eşleştiren ve yakınlaştıran şey”diyerek tanımlanan beğeni kavramı üzerine düşünelim istedim bu hafta. Bunun için de Bourdieu’nun 1979 yılında kaleme aldığı, Türkçeye Derya Fırat ve Günce Berkkurt tarafından Ayrım / Beğeni Yargısının Toplumsal Eleştirisibaşlığıyla kazandırılan eseri değerlendirme gayretine düştüm. 

788 sayfalık kitabın içeriğini Bourdieu’nun Fransa’da 1963-1968 yılları arasında 1.217 kişiyle beğenilerin birliği hipotezi çerçevesinde bir saha araştırması olarak gerçekleştirdiği akademik çalışması oluşturuyor. Estetik beğeniler dahil olmak üzere tüm tercihlerimizin kökenini sınıfsal eğilimlerin etkilediğine dair bir tezi savunan çalışmanın, inceleyeceğimiz versiyonu olan 2015 tarihli birinci baskısında oldukça önemli sosyolojik tespitler yer alıyor.

Pierre Bourdieu, eserin temel derdinin “sınıfsal ve kültürel çözümlemeleri meczetmek suretiyle sınıfsal hakimiyetin kültürel mekanizmalarını ifşa etmek” olarak basitçe özetlenebileceğini belirtiyor ama ben bu tanımın yine de açıklamaya muhtaç olduğunu düşünüyorum. Nasıl oluyor da sınıfsal koşullar beğenilerimizi şekillendiriyor? Hatta babamızın diploması bizim bir sanat eserini beğenmemizi nasıl etkileyebiliyor? Gelin biraz daha detaylandıralım.

Bourdieu bu çalışma için Fransa’nın sosyolojik olarak birbirinden farklı üç farklı noktasında yaşayan binlerce insanı uzun yıllar gözlemliyor, onlarla çeşitli görüşmeler ve anketler yapıyor. Giyim, tatil, spor, yemek tercihleri; oyuncu ve yönetmen tanıma, sanat eseri ve yaratıcısını tanıma, ev döşeme tarzı, müzelere gitme alışkanlığı ile resim / müzik bilgisi ve tercihleri gibi birçok soruyu yanıtlayan farklı mesleklerdeki bireyler üzerinden de çalışmanın sonucunda meşru, ortalama ve popüler olmak üzere beğeni ayrımına erişiyor. Kültürel ve iktisadi sermayeyi ölçümleme yarayan araştırma soruları ile üst ve orta sınıflar ile yeni küçük burjuvazi ile halk sınıflarının tutum ve davranışları analiz eden araştırmacı beğeni yargıları değerlendirerek bireyin beğeni kalıplarının onun toplumsal yaşamdaki konumunun da göstergesi olduğu saptıyor. Ayrıca sınıfsal perspektiften yaklaşılan beğeni ve sanat üzerine olan bu kültürel analizde, kültürel tüketimin üzerindeki sınıfsal tahakkümün dolayısıyla bir tür iktidarın varlığından da söz edilebileceğini belirtiyor. 

Eserdeki, ait olunan sınıf ve fraksiyon gereği olan yaşam tarzı pratiği olarak açıklanabilen habitus, Bourdieu tarafından bu çalışmayla literatüre kazandırılmış bir kavram. Habitus, sınıfsal bir davranış eğilimine sebep olan pratikler ve bu pratiklerin oluşturduğu bir sistem olarak tariflenebilir. Yazara göre dahil olunan toplumsal sınıfın belirgin özellikleri (zevkler, alışkanlıklar, beğeni gibi) habitus gereği içselleştirilmiş durumda. Kavrama bazı yerlerde bir alt kültüre indirgenemeyen pratikler sistemi olarak da vurgu yapıldığı görülüyor. Bourdieu’ya göre, “bireysel ve sınıfsal yargıları belirleyen pratikler ve bunlardan devamlı yeniden üretilen pratikler habitusu oluşturur. Toplumu oluşturan habituslar da nesilden nesile aktarılan bir devinim içerisinde toplumsal yeniden üretimi sağlamakta. Bu durum sınıflar arasındaki sosyal eşitsizliğin de nesilller boyu sürmesine sebep oluyor. Eğitim sistemi ile eşitsizliğin dengelenmesi beklenirken diplomaların ve unvanların aşırı üretiminden kaynaklanan değer kaybı sebebiyle bunun gerçekleşemeyeceği ve sosyal eşitsizliğin bir şekilde sürekli olacağı da yine yazar tarafından tespit edilen çarpıcı noktalardan bazıları. 

Habitus kavramı gibi kitabın genelinde dikkat çeken bir diğer kavram sermaye ve bu kavram da eserde iktisadi, kültürel ve sosyal olmak üzere 3 ayrı başlık altında yer buluyor. Ayrıca bu üç türün de yine dahil olunan sınıftan kaynaklı habitus sayesinde yaşam bulduğu vurgusu gözlemlenmekte. Kitapta deneklere yöneltilen araştırma sorularından “babanın sosyoprofesyonel kategorisi ve diploması” ile kültürel ve iktisadi sermaye tespit edilmeye çalışılırken “kişinin kendi diploması” ile eğitim sermayesi de ölçeklendirilmeye çalışılmış. Araştırma genelinde farklı sınıfların kültürel beğeni ve kültürel tüketimleri arasındaki benzerlik ve farklılıkların bu sermaye türleri ve habitus sistemleriyle olan ilişkisi inceleniyor. Bourdieu’ya göre sınıfa özgü habituslar toplumsal olarak inşa edilmiş yatkınlıklar sistemini doğururken bunların da beğeni ve yargı biçimleri olarak ortaya çıktığı saptanıyor.

Yazara göre tercihlerimizin ana ilkesi beğeni ve bir meyvenin seçiminden bir sanat eserinin beğenisine kadar geniş bir spektrumda tüm estetik beğenilerin kökenini sınıfsal eğilimler etkiliyor. Kısacası sınıfsal koşullar bir nevi beğeniyi de şekillendiriyor. Örneğin giyim tercihinde daima işlevsel ve gerekli olanı seçmek durumunda olan halk sınıflarının yanı sıra orta sınıf görünüm kaygısının baskısıyla tercihlerini belirliyor. Bir diğer ifadeyle bu sınıf (orta) gösterişçi tüketim yoluyla hem alt sınıftan farkını ortaya koyma hem de üst sınıfları taklit etme eğilimindeoluyor.  Üst sınıflar ise birçok şeye zaten erişebildiği için bu durumu belli etme gayretini taşımıyor. “Üst sınıflarda (gerçek burjuva) şıklık arayışı olmayan bir şıklık, ayrışma maksadı olmayan bir ayrım kendisini belli ediyor.” Giyim tercihleriyle ilgili yazarın bu tespitlerini okurken bir göçmen kuş olarak İsveçlilerin işlevsel kıyafet tercihleri üzerinden de benzer bir çalışmanın yapılabileceğini düşündüm. 

Yazarın her bir sınıf için mümkünler evreni olarak belirlediği uzam, maddi ürünlerle olduğu kadar kültürelürünlerle de ilişkilendiriliyor. Egemen beğenilerin değişkenleri isimli grafiğin analizinde sınıflandırıcı kalıplar sisteminden ve kolektif temsillerden söz eden Bourdiueeserde bu bağlamda, kültür seçkinleri ile barbar yığınlarıarasındaki sınıfsal tahakkümleri de inceliyor. Çalışma bir anlamda Marx’ın sınıf kavramının farklı bir okuması ancak sınıfları ayrıştırırken sadece ekonomik / iktisadi sermayeyi baz almıyor. Sınıfların sadece ekonomik alanlarda değil; kültürel, estetik olarak da kendini kategorize edebileceğini bu iki uç arasında (entelektüel ve yüksek estetik sahibi sınıf ile kaba, bayağı ilkel beğenilere sahip alt grup) olduğu değerlendirmesi yine tartışılabilecek bir diğer tespit olarak karşımıza çıkıyor. Kant’ın bireyci ve tarafsız beğeni anlayışına da bir eleştiri getiren eser, toplumsal yapı içerisindeki farklılıklardan doğan beğeni kavramı üzerinden alternatif bir sınıf analizi olarak özetlenebilir.   

Bourdiue’yu ve Ayrım’ı birkaç satırda ifade etmek elbette olanaksız, bu yazıda az da olsa beğeni algısı üzerine olan yorumlarına değinebildik; Ayrım’ın önemli içeriklerinden “temsil” ise bir başka yazının konusu olsun diyerek sevdiğimiz bir Bourdiue alıntısıyla tamamlayalım haftanın yazısını; “İnsan ve insan olmayan arasındaki farkı kanıtlamak sanata düşer.” Hepimizin yolunun bolca sanata düştüğü bir yaz olsun.

Author

  • Meltem Güreller, lisans (2002) ve yüksek lisans (2018) eğitimini de tamamladığı İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı’nda, Eleştirel Bir Veri Çalışması Olarak Yapay Zekâ Algoritmalarının Kültür Oluşumuna Etkisi başlıklı tezi üzerinde çalışmalarını doktorant olarak sürdürmektedir. Yüksek lisans tezinde yeni medyanın kurumsal iletişimde kullanımına yönelik bir araştırma yapan Güreller’in kamusal alan, gözetim ve sosyal medya konularında yayımlanmış makaleleri ve kitap bölümleri bulunmaktadır. 1998 – 2014 yılları arasında gazete, reklam ajansı, matbaa, halkla ilişkiler ajansı gibi ulusal ve uluslararası farklı kurumlarda iletişim uzmanı olarak görev alan Meltem, evli ve iki çocuk annesidir.

    View all posts
Exit mobile version