Gazeteci Nilay Örnek’in Türk felsefeci İoanna Kuçuradi ile gerçekleştirdiği bir söyleşide “Birbirinden farklı birçok ülkeyi ziyaret edip bunca insanla tanıştığınızda sizi en çok ne şaşırtıyor?” sorusunu filozof “İnsanların aynılığı beni cezbediyor…” diye yanıtlıyor. İnsanların aynılığını düşünüyorum bahçeye dökülmüş yaprakların üzerinde dolaşırken… Kırmızı, sarı, açık kahverengi, acı kahve, turuncu, krem, tarçın, pembe ve hatta yeşil renkli olanlar bile var aralarında. Akçaağaç, gürgen, kayın, huş, çınar, dişbudak, kızılağaç ve belki de meşe ağacından geliyorlar. Aynı baharda doğmuş pek çoğu, aynı yağmurun altında büyümüş, geceleri aynı seyyarelerin altında beklemişler göğün aydınlanmasını da şimdi yine aynı kışı karşılarken kavuşmuşlar toprağa. Farklılar mı birbirlerinden? Bitki genomunu inceleyenler bilir elbet ama farkı, farklıyı, diğerini görmek ya da ayırt edebilmek her zaman daha kolay. İlk bakışta renklerine, türlerine ya da şekillerine göre kategorilendirip farklı oldukları yanılgısına düşebiliriz elbet. Oysa filozofun dediği gibi aynılığı fark etmek cezbedici olan. Dili, ten rengi, inancı, cinsiyeti, kültürü, politik tercihi ile farklılaştırmaya, ötekileştirmeye çalıştıkça uzaklaşıyoruz aynılıkları görebilme, fark edebilme yetimizden…
Ayrım kolay, “gibi olmak istemediğimiz” diğerini tariflemek kadar kolay. Gözün kolayca gördüğü çünkü farklılıklarımız. Göç ettiğimiz ülkelerde ilk fark ettiklerimiz örneğin alışkın olmadıklarımız, ilk kez karşılaştıklarımız. Aynılıklarımızı fark etmek ise zaman ve emek istiyor. Üzerine uzun uzun düşünmek istiyor. İşte buna da yaşam deniyor. İki dil arasındaki ortak kelimeleri, gastronomideki benzerlikleri keşfettikçe güvende hissediyoruz yerleştiğimiz ülkelerde. Tıpkı yeni bir insanla tanıştığımızda benzerliklerin, aynılığın verdiği güven duygusu ülkeler hatta kültürler için de hissedilebiliyor. İşte bu iyi duyguyu merkeze alıp gözlemlemek de aynılığı görebilme merağını barındırıyor. Bahçedeki yaprağa ya da etrafınızdaki insana, her neyse baktığınız aynılığı görme gayretiyle bakın bir kez daha.
…
Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.
Yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.
Nâzım Hikmet Ran