Birkaç haftadır sıcacık, masmavi, dupduru kıyılardayım. İnsanlar ve hatta bitkiler, tabiat aynı yaz coşkusuyla salınıyor etrafımda. Konuşmalar da öyle apaçık, uluorta…Hem bildik tanıdık etrafımdakiler hem de ürkek bir yabancılıkla gözlemliyorum her şeyi. Ülkem yavaş yavaş değişiyor ya da ben uzaklaşıyorum. Ne yazık ki bir süredir bildiğimiz ekonomik ve sosyolojik değişimden de farklı bu kez gözlemleyebildiklerim. Faturası hepsinden acı kültürel bir değişim hissi bırakıyor izleyende. Birçok konuyla aynı anda mücadele etmek konusunda gösterdiğimiz toplumsal gelişme tuhaf bir müdahale sürecine dönmüş gibi. Arkadaşına, çocuğuna, patronuna hatta hiç tanımadığına bile müdahale edebilme hakkı sessizce herkese dağıtılmış da herkes istediği kadar payını alabilmiş gibi…  

Bir pastanede sıra beklerken yakınımdaki bir grup kadının sohbetini işitiyorum ister istemez. İçlerinden biri diğerinin yemek için seçtiği tatlının güzel olmadığını, porsiyonlarının öncesine göre küçüldüğünü anlatıp arkadaşının arzu ettiği ürünü yememesi için gayret gösteriyor. Bir diğeri, ailesinden birinin çok sevdiği başka bir tatlıyı paketletmek isterken müdahaleci olan “Aa çıkışta alırız, bırak şimdi onu.” diyerek gruptan başka birine daha engel oluyor. Az sonra kendi isteğimle seçeceğim tatlının damağımda bırakacağı tat bile değişiyor sanki o an. “Çok şey vardı anlatılacak. O yüzden sustum. Birini söylesem diğeri yarım kalacaktı. Sen duydun mu sustuklarımı?” diyor ya Oğuz Atay işte öyle susuyorum…

Aynı gün bir mağazada dolaşırken iki gencin bir kıyafet türü hakkındaki sohbetine denk geliyorum. Birinin beğendiği fırfırlı modelin onu olduğundan daha şişman gösterdiğine dikkat çekiyor zayıfça olan. “Zaten su gibi yaşlarınızdasınız, bırak da güzel gönlü ne isterse giyiversin.” dememek için uzaklaşıyorum yanlarından. Kız arkadaşlarla birlikte alışveriş yapmak, bu esnada onların görüşlerini almak için zamanınız ve şansınız varsa elbette tadına varın. Ama bedeninizle ve seçimlerinizle ilgili sınırlarınızı da koruyun; varsın olduğunuzdan kilolu ya da çirkin göstersin istediğiniz. Çirkin olmayı seçmek de haktır; sahip çıkın demek yerine Oğuz Atay gibi susuyorum.

Biz ne zaman bu kadar müdahaleci olduk? Hep mi böyleydik? O otel kötü, bu ada daha gezilesi, o yemek daha az lezzetli olabilir ama hayatı sosyal medya hesaplarındaki skalalardan seçip yaşayamayız ki! Beğeniler, birkaç hafta önceki Pierre Bourdieu yazısında paylaştığımız gibi çok fazla değişkenden birden etkilenen ve illaki “kişisel” olgular. Belki bir başkası sizin almadığınız bir tadı alabilir, fark etmediğiniz ya da önemsemediğiniz bir güzelliği yakalayabilir ya da tam tersi sizin bir nesneden ya da ortamdan aldığınız hazzı almayabilir. Deneyip karar vermek herkesin hakkı. Evet deneyim kıymetli, öneri makbul ama karşınızdaki tarafından deneyiminiz ve ilgili öneriniz talep edildiğinde anlamlı. Eskilerden duyduğumuz, bize öğretilen gibi bazen de dozunda “teklif tekellüf” bekliyor sanki ilişkiler. 

Şermin Yaşar, Söyleme Bilmesinler romanında -aynı zamanda romanı da ithaf ettiği- Ethem karakterini konuştururken şöyle diyor; “Neşe bulaşıcıdır falan diyorlar. Yalan. Neşe kolonya gibi bir şey. Dökünüyorsun, o an ferahlıyorsun. Sonra uçup gidiyor burnundan, elinden, üzerinden. Kasvet öyle değil ama, zamk gibi bulaşıyor ve dokunan herkese yapışıyor.” İşittiklerimi, gözlemlediklerimi anımsıyorum bu roman karakterini anlamaya çalışırken… Sanki bu eşsiz toprakların üzerine kasveti, bahsettiğimiz o müdahaleciler sermiş de neşemiz ara ara ikram edilen kolonyalar gibi bizi anlık ferahlatıp uçup gidiyor onların her karışma anında. Kimse kimseye karışmasa gül gibi topraklar aslında…

Kimse kimseye o istemeden karışmasa…

Author

  • Meltem Güreller

    Meltem Güreller, lisans (2002) ve yüksek lisans (2018) eğitimini de tamamladığı İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı’nda, Eleştirel Bir Veri Çalışması Olarak Yapay Zekâ Algoritmalarının Kültür Oluşumuna Etkisi başlıklı tezi üzerinde çalışmalarını doktorant olarak sürdürmektedir. Yüksek lisans tezinde yeni medyanın kurumsal iletişimde kullanımına yönelik bir araştırma yapan Güreller’in kamusal alan, gözetim ve sosyal medya konularında yayımlanmış makaleleri ve kitap bölümleri bulunmaktadır. 1998 – 2014 yılları arasında gazete, reklam ajansı, matbaa, halkla ilişkiler ajansı gibi ulusal ve uluslararası farklı kurumlarda iletişim uzmanı olarak görev alan Meltem, evli ve iki çocuk annesidir.

    View all posts

By Meltem Güreller

Meltem Güreller, lisans (2002) ve yüksek lisans (2018) eğitimini de tamamladığı İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı’nda, Eleştirel Bir Veri Çalışması Olarak Yapay Zekâ Algoritmalarının Kültür Oluşumuna Etkisi başlıklı tezi üzerinde çalışmalarını doktorant olarak sürdürmektedir. Yüksek lisans tezinde yeni medyanın kurumsal iletişimde kullanımına yönelik bir araştırma yapan Güreller’in kamusal alan, gözetim ve sosyal medya konularında yayımlanmış makaleleri ve kitap bölümleri bulunmaktadır. 1998 – 2014 yılları arasında gazete, reklam ajansı, matbaa, halkla ilişkiler ajansı gibi ulusal ve uluslararası farklı kurumlarda iletişim uzmanı olarak görev alan Meltem, evli ve iki çocuk annesidir.

2 thoughts on “Seçemediğimiz Tatlar Damaklarımızda”
  1. Merhaba meltem’cim.çok güzel bir yazı,herkesin bir fikri var herkesin üzerin de bu hep böyleydi.o yüzden ki özgür ruh olarak yanlızlaşıyorum ve arkadaş seçimlerim elemelerim çok oluyor..

  2. Meltemciğim yazdıklarını bayılarak okuyorum, gözlemlerini dile getirirken çok akıcı bir anlatımın var, devamında daha neler anlatacağını, yorumlayacağını heyecanla bekliyorum🙏 yolun açık, başarıların daim olsun, sevgiler❤️

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir