Site icon İsveç Aktüel

“Zaman Sadece Birazcık Zaman”

Zaman yönetimi

Yeryüzünde ender şekilde tüm insanlara eşit olarak pay edilen zaman olgusu nasıl da her birey için farklı şekilleniyor, farklı kıymetleniyor ya da kullanılıyor diye düşünüyorum bir süredir. Oysaki zamanı standartlaştırmak için asırlardır çabalıyor insanoğlu, birçok kavram hatta kurum aracılığıyla. Önce tanım olarak uğraşmışız zamanın üzerinde; dilimlemiş, senin adın bu, diğerinden farkın da bu deyip ayrıntılandırmışız ama nihayetinde tüm dünya için geçerli olanları elde edememişiz. Günümüzde dakikanın, saatin süresini bilmemiz ya da günler için takvimi icat etmiş olmamız, tüm insanları aynı saat diliminde ya da takvim gününde bir araya getiremeyebiliyor. Hatta uzun zaman önce yönetim erki tarafından kabul edilen takvim türü sebebiyle aynı yılda bile buluşturamayabiliyor insanları.

Zaman kavramı üzerinden insanlık tarihine göz gezdirdiğimizde köylerden kentlere doğru yaşam şekillerimiz değiştikçe ve hastane, okul gibi kurumlar ortaya çıktıkça (ki bunların hiçbiri tahmin ettiğimiz kadar eski kurumlar değil; bu da başka bir yazının konusu olsun) mesai saati, ders ve dinlenme araları gibi zamanı nasıl kullanacağımıza dair yönergelerin oluşturulduğu gerçeği ile karşılaşıyoruz. Ayrıca, üretim şekillerinde yaşanan değişim ve dönüşümlerin de zaman kavramı ile ilgili tanımları şekillendirdiğini biliyoruz. Nihayetinde çalışma saatlerinin yoğunluğu sebebiyle bir “boş zaman” kavramı yaratıp bir de o boş zamanda neler yapılabileceğimiz üzerine kültür bile inşa etmiş insanoğlu. Burada da yine o üzerine günlerce konuşabileceğimiz, yazıp çizebileceğimiz popüler kültür mevzusuna gelebiliriz ama o da bir diğer yazının konusu olsun. Gelin birlikte zamanla ilgili alıp vermediklerimiz, ilk zaman ölçerlerini anımsatırcasına zamanın adeta avucumuzun içinden kayıp düşen kum taneleri gibi hızla akışı, çocukluğumuzda bir türlü bitmeyen mevsimlerin şimdi nasıl olup da birbirinin peşi sıra koşturduğu, ve en önemlisi zamanımızı nasıl kullandığımız ve bir zaman diliminde ilgilendiğimiz herhangi bir şeye nasıl ve ne kadar odaklandığımız üzerine düşünelim…

Nasıl oluyor da çok keyif aldığımız bir ortamda zaman adeta su gibi akıyor da, bulunmaktan hiç mutlu olmadığımız ortam ya da anlarda çok sıkıldığımız ders süreleri gibi teneffüs bir türlü gelmek bilmiyor sorusunun yanıtını Albert Einstein’ın izafiyet teorisiyle açıklayabiliyoruz elbette.  Zamanın ölçüsü ile ilgili en önemli noktalardan biri de onu nasıl kullandığımız, bir varlık olarak nasıl harcadığımız aslında. Yazının başlangıcında da hatırladığımız gibi zaman, bu kadar eşitsizliğin içerisinde tüm insanlara eşit dağıtılan nadir olgulardan biri. Hal böyleyken onu kullanma konusunda fark yaratıyoruz her birimiz, burada da seçimlerimiz yani tercihlerimiz devreye giriyor. Tahmin edebileceğimiz ve tarihsel gelişmelerden bildiğimiz gibi teknolojik gelişmeler birçok alanda olduğu gibi zamanın kullanımı konusunda da insanların seçimlerini etkileyebiliyor. Üst satırlarda paylaştığımız gibi üretim şekilleri ve yöntemlerinin toplumsal yaşamı dönüştürdüğü önemli bir başlık da teknoloji. Üretirken, tüketirken hatta boş boş otururken ne ile ilgileneceğimizle ilgili de kültürel değişim rüzgarlarının etkisinde kalmış insanlık tarih boyunca. Televizyon ekranları uzun yıllar zamanımızın çoğunu tüketirken cep telefonlarımızın sadece telefon özelliklerinden sıyrılıp akıllı birer cihaza dönüşmesiyle birlikte televizyon hatta bilgisayar ekranlarının bile liderliğini ele geçiren cihazlar da telefonlar lehine değişmiş durumda. Telefonunuzdaki basit bir uygulamayla ekran sürenizi kontrol ederek bu durumun sizin için geçerli olup olmadığını öğrenebilirsiniz.

Akıllı cihazlarımızın zamanımızın çoğunu sahiplenmekle kalmayıp herhangi bir konuya ayırabileceğimiz zihinsel odaklanma kapasitemiz olarak tanımlayabileceğimiz dikkat süremizi de ciddi oranda tahrip ettiği de ayrı bir gerçek. Bu tahribatın boyutuyla ilgili Britanyalı gazeteci ve yazar Johann Eduard Hari’nin pandemi döneminde yazdığı Çalınan Dikkat – Neden Odaklanamıyoruz? isimli kitabında paylaştığı bazı çarpıcı örnekleri paylaşmadan önce, bu olumsuz gelişmelerdeki rolün teknolojik gelişmelerle birlikte, tüketilen besin içerikleri, uyku süresindeki azalma gibi toplumsal birçok değişim tarafından da paylaşıldığını hatırlatmak isterim.

Hari’nin dikkat süremizle ilgili kitabında paylaştığı son yıllarda yapılan çeşitli araştırmaların sonuçları bugün gelinen noktayla ilgili epey düşündürücü doğrusu. Örneğin, ortalama bir Amerikalı üniversite öğrencisinin herhangi bir şeye ne kadar süre dikkatini verdiğinin saptanmasına dair 2014 yılında yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, öğrencilerin ortalama 65 saniyede bir (hayır yanlış okumadınız, 65 saniyede bir) meşgul oldukları şeyden başka bir şeye geçiş yaptıkları tespit edilmiş. Aynı araştırmanın sonuçlarına göre tek bir şeye odaklanarak geçirdikleri sürenin ortalaması sadece 19 saniye ile sınırlı.  Ben de ilgili satırları okuduğumda araştırmanın sonucunu etkileyebilecek onlarca değişkenin varlığına şükretmiştim. Üstelik aynı kaynakta 2004 yılında bu kez ofiste çalışan yetişkinler üzerinde yapılan benzer bir çalışmada tek bir işle ortalama olarak meşgul olma süresinin 3 dakikayla sınırlı olduğu sonucu paylaşılmış. Ne diyelim, yaş ve sorumluluk büyüdükçe sürenin bir miktar artmış olmasıyla avunalım. Yine Amerika Birleşik Devletleri’nde bu kez 2015 yılında Oregon Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bir başka araştırmada herhangi bir şeye odaklanmışken dikkatin dağılması durumunda aynı konuya tekrar odaklanabilmek için ortalama ihtiyaç duyulan sürenin 23 dakika olduğu sonucuna erişilmiş. Yani çocuğunuz konsantre bir şekilde ertesi günkü sınavına çalışırken telefonuna gelen bir bildirim ile dikkatinin dağılması durumunda yeniden aynı dokümana dikkatini verebilmesi için yaklaşık 23 dakikaya ihtiyaç duyuyor. Bu inanılmaz bir veri! Hari’nin çalışmasında zamanı verimli kullanabilmek, üzerinde çalışılan konuya gerçekten odaklanabilmek kavramlarına ve özellikle Avrupa toplumlarında olmak üzere tüm dünyada Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)[1] tanılarındaki artışa dair de birçok örnekle karşılaşıyorsunuz. Okumanızı tavsiye ederim.

Peki bu durumda zamanı daha verimli kullanabilmek ve gerektiği kadar odaklanabilmek için öneriler neler?

Hari, dikkat becerilerini arttırmak ve zamanı doğru kullanabilmek açısından aynı anda tek bir işle ilgilenmenin, çocukluk döneminde olduğu kadar yetişkinlik döneminde de yeteri kadar uyumanın, kitap okumanın ve ihtiyaç halinde zihnimizi çalışılan konudan özgür bırakacak şekilde sakince düşünebilecek kadar uzun molalar vermenin (ki Hari bunu zihin gezinmesi kavramı ile ilişkilendiriyor) faydalı olabileceğini belirtiyor. Johann Hari’nin çalışmasında benim en çok dikkatimi çeken olgu ise odaklanma becerilerimizi geliştirebilmek için göstereceğimiz bireysel gayretlerimizin bir noktaya kadar faydalı olabileceği, dolayısıyla bu konunun toplumsal bir olgu olarak incelenmesi gerektiği yönündeki önerisi oldu.

Mantıklı ve erişilebilir hedefler belirleyerek çalışmak ile çocukların büyümesi ve yetişkinlerin bedenlerini sağlıklı tutabilmesi için besinler kadar kıymetli olan günlük 7-8 saat uyumak gibi iki temel basit düzenlemeyle bile ne kadar hayati bir değişim sağlayabileceğimizi bir kez daha vurgulamak istiyorum. Yeteri kadar uyuyalım, erişilebilir hedefler koyalım ve hemen çok ihtiyacımız olmayan telefon bildirimlerini kapatarak bu değişimi başlatalım düşüncesindeyim. Hari’nin dikkat becerimizin günden güne azalması durumunun toplumsal bir olgu olduğu hatırlatmasını da anımsayarak bireysel küçük çabalarla olan değişimlerin bütünleşerek toplumsal dönüşümleri oluşturduğunu da unutmayalım.

Çalışmalarından bir hayli faydalandığım ve yıllardır farklı mecralarda ürettiği birbirinden farklı birçok içeriği heyecanla ve eksiksiz takip etmeye çalıştığım Serdar Kuzuloğlu da bu konuda görüşlerinden faylanabileceğimiz bir başka gazeteci. Kuzuloğlu’nun hazırladığı Haddini Aşan Yaşam Rehberi isimli podcast serisinin 25 Nisan 2024 tarihli Zaman Yönetim Teknikleri isimli bölümünde de tam bu konulara değinilerek zamanı doğru kullanabilmek adına birbirinden farklı birçok yöntem sıralanıyor. Paylaşılan öneriler hem öğrenciler için hem de iş hayatındaki görevleri zamanında tamamlaması gereken yetişkinler için kullanılabilir. Podcast’in ilgili bölümü, zamanı doğru kullanmak adına yapılabilecek 6 aşamadan oluşan temel bir yapılabilecekler zinciri ile açılıyor. Bu başlıklar da sırasıyla (1) hedef belirleme, (2) planlama, (3) zaman takibi (belirlenen hedeflerin belirli periyotlardaki kontrolü gibi özetleyebiliriz bu bölümü), (4) konsantrasyon (telefon bildirimleri, yüksek sesli ortamlar vb. belirlenen hedefe erişimi engelleyecek durumları ortadan kaldırmak), (5) ara verme ve (6) değerlendirme olarak sıralanıyor. Her biri zamanı doğru değerlendirmek için oldukça önemli olsa da odaklanmayla doğrudan ilgili olan konsantrasyonu sağlamak için önerilen telefon bildirimlerinin kapatılmasının can alıcı derecede önemli olduğu görüşündeyim. Sadece telefon bildirimlerinizi kapatarak günlük veriminizi katlayabileceğiniz bildirimini yine gönderiyorum şu satırla size.

Yayında paylaşılan farklı teknikler arasında en dikkat çekici olanı ise Brian Tracy’nin Ye O Kurbağayı! (Eat That Frog) isimli kitabından alıntılanan yapılması gereken en önemli ve en sevimsiz işi, bir kurbağa yemek kadar tiksindirici bir meseleyi ilk önce yapma tekniği. Kurbağa yeme tekniğinde önerildiği gibi gözünüzde büyüyen adeta kabusa dönüşen bir meseleyi hallettiğinizde diğer işleriniz su gibi akar gerçekten. Tabii bu tekniğin tam tersi en basit, hızlıca yapılabilecek işlerin öncelikle yapılması ve yoğun zaman isteyen gerçek meseleyi sona bırakma da ayrı bir tercih olabilir.

Yine aynı içerikte paylaşılan ve benim kişisel olarak özellikle okunacaklar listem çok kabardığında faydalandığım bir diğer teknik İtalyancada domates anlamına gelen pomodoro kelimesine atıf içeren Pomodoro tekniği. İtalyan mutfaklarında sık rastlanan domates şeklindeki zaman sayaçlarından ismini alan bu teknik oldukça basit bir öneri içeriyor. Görevleri 25 dakikalık zaman dilimlerine ayırıp her bölümden sonra 5 dakikalık bir mola vererek tamamlamak olarak özetlenebilir Pomodoro tekniği. Dördüncü setin bitiminde de (yani 2 saat bir işin tamamlanması için çalıştıktan sonra) yarım saatlik uzun bir mola öneriliyor bu teknikte.

Kıymetli zamanımızın nasıl daha iyi kullanılabileceğine dair iki gazetecinin yoğun çalışmalar sonucunda hazırladığı içeriklerden kendimce bir özet yapmaya çalıştım. Zaman yönetimi ve odaklanma gibi iki önemli konunun bu yazının sınırlarının oldukça ötesinde çalışılması gereken alanlar olduğu görüşündeyim. Bu sınırlı özette yer alan farklı taktikler de bazı kişilik özelliklerine daha uygun olabilir ve bir kişinin çok faydalandığından başka bir kişi hiç fayda görmeyebilir, hatta o tekniği çok sıkıcı bulabilir. Bunun için de birbirinden farklı teknikleri deneyerek hepimiz kendimiz için en uygun olanları seçip odaklanma ve zamanı iyi kullanma becerilerimizi geliştirebiliriz diye düşünüyorum.

Faydalanılan Kaynaklar:

Hari, Johann Eduard. “Çalınan Dikkat – Neden Odaklanamıyoruz?” İstanbul: Metis Yayınları. 

Kuzuloğlu, Serdar. “Zaman Yönetim Teknikleri” Haddini Aşan Yaşam Rehberi, 25 Nisan 2024.


[1] Forbes dergisinden Jennifer Wirth’ün haberine göre 366 milyondan fazla yetişkinin DEHB tanısı bulunmakta.

Author

  • Meltem Güreller, lisans (2002) ve yüksek lisans (2018) eğitimini de tamamladığı İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı’nda, Eleştirel Bir Veri Çalışması Olarak Yapay Zekâ Algoritmalarının Kültür Oluşumuna Etkisi başlıklı tezi üzerinde çalışmalarını doktorant olarak sürdürmektedir. Yüksek lisans tezinde yeni medyanın kurumsal iletişimde kullanımına yönelik bir araştırma yapan Güreller’in kamusal alan, gözetim ve sosyal medya konularında yayımlanmış makaleleri ve kitap bölümleri bulunmaktadır. 1998 – 2014 yılları arasında gazete, reklam ajansı, matbaa, halkla ilişkiler ajansı gibi ulusal ve uluslararası farklı kurumlarda iletişim uzmanı olarak görev alan Meltem, evli ve iki çocuk annesidir.

    View all posts
Exit mobile version